ABOUT
2. İstanbul Tasarım Bienali, "Gelecek Artık Eskisi Gibi Değil" başlığı altında şu sorunun cevabını arıyor: “Şu anda gelecek nedir?” Bienal, tasarımcıları manifesto üzerine yeniden düşünmeye, bu güçlü ve verimli janrı nereden geldiğimiz, nerede bulunduğumuz ve nereye gittiğimiz konusunu yeniden ele almak için bir platform olarak işe koşmaya davet ediyor.
Tarih boyunca manifestolar sınırsız diyaloğu besleyen ve radikal bir süreç olarak sorgulamanın peşinden koşan hedef beyanları olarak işlev gördü. Manifestolar çoğunlukla beyanla arzu arasında bir yerde duran metinler olarak üretildi. Peki bugünün bağlamında manifestoyu tasarımda eleştirel düşünce için bir katalizör olarak nasıl geri kazanabiliriz? Manifesto bir eylem, bir hizmet, bir kışkırtma veya bir nesne olarak yeni baştan icat edildiğinde, hem olumlu hem de olumsuz sonuçlara yönelik özgün ürünler oluşturmak yolunda hangi yeni ihtimalleri barındırabilir?
Hızlı bir dönüşümden geçen İstanbul, tasarıma ve tasarımın günlük hayatla ilişkisine dair alternatif düşünce üretmenin merkezlerinden biri. Dolayısıyla, dünyamızın yeni koşullarına cevap veren çeşitli tasarım fikirlerini buluşturacak bir bienal için ideal yer. Şehri projeler, konuşmalar, atölye çalışmaları, yayınlar ve eylemler için olduğu kadar online inisiyatifler oluşturmak için de dinamik bir uzam olarak kullanacak olan bienal, toplumun yeteri kadar incelenmemiş veya göz ardı edilmiş yönlerine odaklanan ve tasarlanmış, kurgulanmış ve sayısallaşmış çağımız hakkında araştırma ve fikir alışverişini kışkırtacak yeni tutum ve duyarlıkları teşvik eden uluslararası projelere yer verecek.
“Manifesto” kelimesi, Latincedeki “belirtmek, açığa çıkarmak” anlamına gelen manifestare fiilinden türetilmiştir ve “görünür kılma” eylemine işaret eder. Manifestolar, hızlı bir değişim ve sorgulamanın yaşandığı, mevcut şartların geleceğe dair çoklu vizyonlar oluşturma potansiyeli sunduğu anlarda ortaya çıkar. Tarihin üretken anları, değişimden korkanlara göre değildir; 20. yüzyıl başında ortaya konan manifestoların birçoğu kolektif eylemden taraf olmuş ve yeni bir başlangıcın mümkün olması için şiddeti, yıkımı ve toplumsal kopuşu talep etmiştir (Fütürist Manifesto, F. T. Marinetti, 1909; Süsleme ve Suç, Adolf Loos, 1910). Bazıları da bir disiplini mekâna özgü analiz aracılığıyla yeniden düşünmenin (Las Vegas’tan Öğrenmek, Robert Venturi, Denise Scott Brown, Steven Izenour, 1972) veya içinde yaşadığımız dünyanın yeni bir portresini oluşturmak için geçmişi ve şimdiyi buluşturmanın (Çılgın New York, Rem Koolhaas, 1976) yollarını aramıştır. Başkaları ise ideal pratikler ve alternatif metodolojiler önermiştir (İyi Tasarım için On Prensip, Dieter Rams, 1980’ler; Eleştirel Tasarım, Anthony Dunne ve Fiona Raby, 1999). Onları ortaya koyan tasarımcılar kadar çeşitlilik arz eden tasarım manifestoları bir dizi konuyu ele almışlardır: ekoloji, bilim-kurgu, sürdürülebilirlik, oyun, renk, giyim, sorumluluk, şehircilik, normalcilik, DIY (kendin-yap), hikâye anlatıcılığı, alternatif metodolojiler, açık kaynak ve pesto sos!
Ne var ki 20. yüzyılın sonuna gelinmesiyle beraber manifesto çağının da sona erdiği hissedilmeye başladı. Manifestonun miadının dolduğu, tarihe karıştığı düşünülür oldu; ütopyacı proje artık ne güncel ne de yeterli görünüyordu. 21. yüzyılı katederken, acil meselelerin ve özellikle de küresel eşitlik dengesinin tekrar ele alınabilmesini sağlayacak yeni diller, formlar ve yöntemler aranıyor. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz dönem, manifestonun ne olabileceği üzerine tekrar düşünürken, manifestoyu tekrar gündeme almak, onun düşünceyi ifadeye büründürme gücünden ve önemli soruları çerçeveleme yetisinden yararlanmak için de uygun bir zaman.
Fikir tohumları ekmeyi, diyaloğu ve tartışmayı teşvik etmeyi amaçlayan bu bienal, iki aşamalı bir çağrı yoluyla seçilecek yeni sipariş ve çalışmaları sergileyecek (ayrıntılar için aşağıya bakınız). Bienal, geleceği hayal ederken gündelik gerçekliklere yaslanabilen tasarımları ve dünyayla ilişkiye geçme, dünyayı görme ve anlamlandırma biçimlerimizi dönüştüren yenilikçi yaklaşımlar benimseyen projelere yer verecek. Bugünün tasarım çalışmalarının bir portresini çizmeyi hedefleyen bienal, tasarım alanının günümüz dünyasıyla kesiştiği, çoğunlukla beklenmedik noktaların haritasını çıkaracak: beslenme, barınma, sağlık ve güvenlik gibi temel insani ihtiyaçların yanı sıra, aşk, oyun, korku, ihtilaf, bereket, sürdürülebilirlik, hareketlilik, erişilebilirlik, toplum ve jeopolitika gibi daha az elle tutulur konularla tasarım dünyası arasındaki kesişmeler.
Bir yandan yeni bir gelecek hayal ederken öte yandan kendini geçmişin üzerine inşa edip aynı zamanda onu yeniden yorumlayarak değişime önayak olan ve böylelikle süreç içinde her ikisini de değişime uğratan manifestolar (metinler, eylemler, hizmetler, nesneler veya başka şeyler) arıyoruz. Bienal, büyük iddiaların ve yüksek seslerin altını çizmekle yetinmekten ziyade; incelikli, katmanlı yaklaşımları, tasarımın rolünü sorgulayan, konuya çok çeşitli bakış açılarından, kuşaklardan ve yerlerden yaklaşan alternatifler öneren manifestoların peşinde. Ne bir amaca ulaşmanın aracı ne de kendi içinde bir amaç olan bienal, etkileşimi ve katılımı teşvik ediyor. Bu aynı zamanda, tasarımın farklı pratikler içinde değişen kapsamını araştırmak ve karşı karşıya olduğumuz küresel sorunlara ışık düşürmek için bir fırsat.
Under the overarching title The Future is Not What it Used to Be, the 2nd Istanbul Design Biennial asks, “What is the future now?” The Biennial invites designers to rethink the manifesto, harnessing this powerful and fertile genre as a platform for reconsidering where we have come from, where we are, and where we are going.
Throughout history, manifestos have functioned as statements of purpose, stimulating dialogue without limitations and pursuing inquiry as a radical process. Manifestos have typically been produced as texts that lie somewhere between declaration and desire. In the new context of today, how can we reclaim the manifesto as a catalyst for critical thinking in design? Reinvented as an action, a service, a provocation, or an object, what new potentials might the manifesto have for generating inventive outcomes that address both positive and negative consequences?
Istanbul, a city undergoing rapid transformation, is a hub for alternative thinking about design and its relationship to daily life. It is therefore an ideal place for a biennial that will bring together a diverse cross section of design ideas for the emerging conditions of our world. Using the city as a dynamic space for projects, talks, workshops, publications, and actions (as well as generating online initiatives), the biennial will present an international range of projects that open up new attitudes and sensibilities, foregrounding underexplored or overlooked aspects of society, and prompting investigation and exchange about our designed, constructed, and digitized age.
The word “manifesto” is derived from the Latin verb manifestare, which means “to bring into the open, to make manifest” and refers to the act of making visible. Manifestos emerge at moments of rapid change and questioning, when present conditions afford multiple potential visions for the future. Productive moments in history are not for the faint of heart. Indeed, many early-twentieth-century manifestos favored collective action and called for violence, destruction, and societal rupture to allow for a fresh start (Futurist Manifesto, F.T. Marinetti, 1909; Ornament and Crime, Adolf Loos, 1910). Others have employed the manifesto to rethink disciplines through site-specific analysis (Learning from Las Vegas, Robert Venturi, Denise Scott Brown, and Steven Izenour, 1972) or to conflate the past and the present to form a new portrait of the world in which we live (Delirious New York, Rem Koolhaas, 1976). Still others have suggested best practices or alternative methodologies (Ten Principles for Good Design, Dieter Rams, 1980s;Critical Design, Anthony Dunne and Fiona Raby, 1999). As diverse as the designers who have created them, design manifestos have addressed issues as far ranging as ecology, science fiction, sustainability, play, color, clothing, responsibility, urbanism, normalism, DIY, storytelling, alternative methodologies, open source, and pesto!
As the 20th century came to an end, however, there was a sense that the age of the manifesto was over. Manifestos were deemed outdated and historical; the utopian project no longer seemed current or relevant. As we move further into the 21st century, new languages, forms, and methods are being sought to readdress urgent challenges, particularly the global balance of equality. It is therefore an appropriate time to reconsider the manifesto, harnessing its declarative power and ability to frame pertinent questions, while rethinking what a manifesto can be.
Seeding ideas and fostering dialogue and debate, the biennial will feature new commissions and projects selected through a two-stage call for ideas (see below for more information). The biennial will embrace designs that are visionary yet grounded in everyday realities—projects whose innovative approaches are transforming how we see, interact with, and understand the world. The biennial will articulate a portrait of design activity today, mapping the often unexpected ways the field intersects with contemporary life: with basic human needs such as food, shelter, health, and safety, but also with less tangible issues, including love, play, fear, discord, abundance, sustainability, mobility, accessibility, community, and geopolitics.
We are looking for manifestos (whether texts, actions, services, objects, or something else) that imagine a new future and instigate change by building on and reinterpreting history, changing both in the process. Rather than merely highlighting large claims and loud voices, the biennial seeks nuanced and layered approaches, manifestos that question the role of design and suggest alternatives from multiple points of view, generations, and places. Neither a means to an end, nor an end in itself, the biennial encourages interaction and participation. This is an occasion to explore the changing scope of design across various fields of practice and to shed light on current global challenges.